11 Kasım 2015 Çarşamba





 






Yaşamın ortasındayım galiba daha çok gencim belki ama ölümün, gelmesine kalan yarı hayatım var. 5 gün kaldı doğumuma. Yaşamın yarısına yaklaşmaya 5 gün.. Soğukları sevmem. Yazları da pek sevdiğim söylenmez. Ben hep ara mevsimleri, ara insanları, ara ayları severim. İlkler, sonlar, başlar, bitişler bana göre değil. Ben hep bir çizginin arasındayım. 
Ne tarafa doğru çekilsem gidecek gibi ama benim istediğim ise hep o çizginin arasında olmak. Yaşamın, dünyanın ortasındayım. Hem varım, hem yokum...  /  Life's too young, perhaps, but I think I'm in the middle of death, remaining there half my life to come. I stayed for 5 days my birth. 5 days .. I do not like the cold of approaching the half-life. Summer can not say that I love very much. I always call the seasons, call people, I like the interim months. First, end and begin, end and not for me. I always am in between the lines.
I'm gonna go to the right side as posssible, but what if I want always to be between those lines. Life, I'm in the middle of the world. I have both, I do both ...

21 Eylül 2015 Pazartesi

Tren garları, havaalanları, otobüs garları bana hep gitmeyi hatırlatır. Çok uzaklara çok uzaklara gitmek. Özgürlüğe gider bazı insanlar bu garlardan. Ama insan gittikçe arkasında insanlar bırakır. Özlemeye baslar, zaman geçsin ister ama bide şu vardır o garlar tek evinden ayrılmayı hatırlatmaz bana o garlar evine gidip o özlediğin insanları da karşına çıkarır. Garlar hep özlemdir. Bir buluşma, bir ayrılış yeri aslında....






27 Ağustos 2015 Perşembe

 
 
 



Beş tane kız kardeş olarak büyümenin zorlukları var. Ama mutlulukları da var.
Bu da benim üçüncü büyük ablam yanındaki  de yeğnim.
Biz tatildeyken bu ufaklık bir yaşına girdi o günün anısına fotoğraflarını çekim dedim fakat ki kaldığımız otelin sahili çok serin ve getirdiğim 10-15 adet balon ben ablamı çekene kadar 6 adet kaldı ve sonunda bütün balonlarım uçup gitti şimdi bakıyorum da o kadar rüzgara karşın bu güzel fotoğraflar kaldı.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
    İyi ki doğdun ufaklığım bunlar da senin bir yaş hatıran.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Uzun bir bekleyiş sonunda beklenilen gün gelip çattı. Zamanın bittiği yeni, umut dolu bir haftanın başlangıcında bir sayfa çevirdim ve o zaman mutsuzluğun armağanı mutlulukla karşılaştım.
“Mutluluk, mutsuzluğumuzun merhamete gelmesinden başka bir şey değildir. (s.16)
Albert Camus la başladım yolların o uzunluğuna. "Defterler" kitabını aldığımda nasıl olur tepkilerini arkada bırakıp "Çok güzel" kelimeleri çıkmaya başladı ağzından sonra sayfaları çevirmeye başladım.
“Gençken insanlardan verebileceklerinin fazlasını isterdim. Sürekli bir dostluk, kesintisiz bir coşku. Şimdi, verebileceklerinden daha azını istemesini biliyorum. Yorumsuz bir arkadaşlık. Ve coşkuları, dostlukları, soylu davranışları, benim gözümde tüm mucizevi değerini koruyor. İyiliğin sarsılmaz etkisi.” (s.16)
İyilik, neye göre kime göre. Yıllar yılı felsefede tartışa gelinmiş konu ve değer, arkadaşlık nasıl ölçeriz kime göre bakarız bunlar herkesçe değişir mi yoksa değişmez mi bir insan neden zaman değiştikçe insanlara verdiği değeri kaybeder.
“Şu dakikayı zamanın dokusundan kesip ayırmama izin veriniz, başkalarının sayfaların arasına bir çiçek bırakması gibi. Onlar, aşkın kendilerine hafifçe dokunuverdiği bir gezintiyi sayfaların arasına hapsederler. Ve ben de geziniyorum ama beni bir Tanrı okşuyor. Yaşam kısadır ve zaman yitirmek günahtır. Bütün gün boyunca zaman yitiriyorum ve ötekiler çok çalışkan olduğumu söylüyorlar. Bugün mola verdim ve kalbim başını alıp kendisiyle tanışmaya gidiyor.” (s.18)
Yine konulardan çıkmaya başladığım şu dakikalarda kendim şehrin gürültüsünden çok uzaktayım gökyüzü daha yakın deniz daha mavi kendimi bu huzura bırakıyorum. Nefes almak istiyorum. Biraz nefes. Bir mola bu biraz uzun sürmesini istediğim bir mola.
Şimdi gökyüzüne bakıyorum şarkılar bitip başlıyor, kitap sayfaları gittikçe azalıyor. 'Ben' ise biraz daha mutluyum.


 
 
 
 
 
 
 
 
 

14 Ağustos 2015 Cuma

    

   ‘’BURASI DÜNYA YAHU BURASI BU KADAR İŞTE’’



Ne güzel bir söz yıkık dökük hayalleri, umutsuz hayatları ve beklemekten yorulan insanları anlatıyor benim için bu söz. Biz insanlar çok garibiz yani isteklerimiz o kadar garip ve umutsuz vaka ki. Bazen bazı hayaller kurarız ve onlar olmadığında vazgeçeriz dünyadan ve etrafımızdaki bizim gibi yaşayan yani bizim gibi her istediğine ulaşamayan o kadar çok insan var ki. Ama biz insanlar önümüz dekini görmeden bizim başımıza geleni sorgularız işte bu söz o kadar bunları açıklıyor ki  Dünya burası bu kadar.









Boş sayfaları tek tek dolduruyorum. Ne çok şey var içimde yazmadığım. Sen varsın. Ben varım. İnsanlar. Çürümüş, mahvolmuş hayatlar var şu içimde. Bir insan bu kadar insanı barındırabilir mi içinde;
Biraz Tezer,
Biraz Nazım,
Biraz Cemal,
Biraz Ümit..
Ne çok kişiyi barındırır oldum içimde. Hep bunlar yüzünden etrafa aşık kesildim.
Umutsuz, plotonik aşık.
Bide Edip var, şu içimde.
Onun şiirleri yok mu en çok onlar yalnızlığa sürüklüyor.

13 Ağustos 2015 Perşembe




"Ölüm düşüncesi izliyor beni. Gece gündüz kendimi öldürmeyi düşünüyorum. Bunun belli bir nedeni yok.  Yaşansa da olur, yaşanmasa da. Bir kaygı yalnız. Beni, kendimi öldürmeyi denemeye iten bir kaygı.
Karanlık bir gecenin geç vaktinde kalkıyorum. Herkes her geceki uykusunu uyuyor. Ev  soğuk. Çok sessiz davranmaya özen gösteriyorum. Günlerdir biriktirdiğim ilaçları avuç avuç yutuyorum. Kusmamak için üzerine reçelli ekmek yiyiyorum. Genç bir kızım. Ölü gövdemin güzel görünmesi için gün boyu hazırlık yapıyorum. Sanki güzel bir ölü gövdeyle öç almak istediğim insanlar var. Karşı çıkmak istediğim  evler, koltuklar, halılar, müzikler, öğretmenler var. Karşı çıkmak istediğim kurallar var. Bir haykırış! Küçük dünyanız sizin olsun. Bir haykırış! Sessizce yatağa dönüyorum.   Ölümü ve yokluğu uzun süre düşünmeye zaman kalmıyor. Şimdi gözümün önündeki görüntüler renkli kırları andırıyor. Korkacak birşey yok. Kırlarda koşuyorum. Sanki bir deniz kentinde yaşamıyorum. Hep kırlar.
Esintiyle birlikte eğilen otlar arasında bir başımayım. Birazdan ölüm beni alacak."
(Tezer Özlü / Çocukluğumun Soğuk Geceleri, Sayfa 12)


          
      
    Tezer Özlü kitaplarını bitirip, rafa kaldıralı uzun zaman oldu. Ama yine de vazgeçemiyorum yine de her gün bir kitabını açıp rastgele bir sayfasını açıp Tezer ' in dünyasına adım atıyorum. Bunu günlerdir tekrarlıyorum hiç sıkılmadan. Ve tekrarlamaya her gün onun dünyasına girmeye onu okumaya devam edeceğim. Herkesin kendine ait bir yazarı vardır benimki de Tezer Özlü.




12 Ağustos 2015 Çarşamba



Şairlerle dolu bir gökyüzü hazırladık kendimize.  İlk de Orhan Veli’ye özendik ve maviye boyadık gökyüzünü sonra bembeyaz bulutlar çizip yapıştırdık gökyüzümüze. Her yer aydınlandı gibi geldi önce ama sonra şiir dizelerini okudukça özendiğimiz o şairlerin resimlerini bulutlarımıza yapıştırdık ve bizim gökyüzümüz şimdi aydınlanmaya başladı.